İçinde bulunduğumuz dönem ve sonrası tarih kitaplarında yer alacaksa 21 Şubat 2024 tarihi hiç şüphesiz en önemli başlıklardan biri olacak. Türkiye’nin yarım asrı geçkin bir süre sonra kendi imkanlarıyla ürettiği ilk muharip savaş uçağı KAAN bu tarihte gökyüzüyle buluştu.
Şüphesiz bu uçuş ilk olması açısından son derece değerli… Ancak asıl meydan okuma belli ki bundan sonra başlıyor. KAAN sadece savunma sanayii üzerinden ele alınabilecek bir proje değil. Askeri, ekonomik, politik ve hatta sosyolojik sonuçları olabilecek bir iş.
Bugünlerde en çok merak edilen sorulardan biri olan ”KAAN uçtu. Peki şimdi ne olacak?” sorusunu ve yukarıda bahsettiğimiz muhtemel sonuçları Savunma Sanayii Araştırmacısı Kubilay Yıldırım ile konuştuk.
2010 yılından bu yana devam eden bir süreç var
Yıldırım öncelikle projeyi yakından takip etmeyenler için de bazı satırbaşları veriyor. Her ne kadar son yıllarda Milli Muharip Uçak ya da KAAN ismini daha sık duyduysak da aslında projenin ilk kez 2010 yılında gündeme alındığını öğreniyoruz. O yıl düzenlenen Savunma Sanayii İcra Komitesi’nde Türkiye’nin yerli/milli imkanlarla bir savaş uçağı üretmesi karara bağlanmış.
Sonrasındaki gelişmeleri ”Aslında bu süreçte Türkiye iki fazı tamamladı” diyerek özetliyor Yıldırım. İlk olarak İsveçli SAAB, TUSAŞ ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın ilgili dairesinin el birliğiyle KAAN’ın kavramsal tasarımı tamamlanmış.
İlk önce KAAN’ın kavramsal tasarım süreci tamamlandı
‘Kavramsal tasarım’ meselesini biraz açmasını istiyoruz Yıldırım’dan… ”Yani uçağın ne yapması gerektiği, hangi menzile, hangi hızda, hangi yükü taşıması gerektiği, ne gibi özelliklere sahip olması gerektiği konuları bir mühendislik çalışması ile ele alındı. Bu beklentilerden bir parametreler grubu ortaya çıktı” diyor.
Bunu bir otomobilin katalog verilerine benzetiyor… ”Bu araba şu kadar beygirde, şu kadar yakıt tüketir, otomatik viteslidir, bir depo benzinle size şu kadar eşya ve yolcu ile buraya taşır, bagajına çocuğun bisikleti, bir orta boy valiz ve bebek arabası aynı anda sığar ya da sığmaz… Bu tablo belirlendi” örneğini veriyor.
KAAN’ın gövde tasarım süreci nasıl başladı?
İkinci faz ise yukarıda bahsi geçen isteklerin ete kemiğe bürünmesiyle başlamış. Belirli manevraları rahatlıkla yapabilecek, öte yandan da radar izi mümkün olduğunca düşük olacak, içine de planlanan iki motor sığacak bir uçak gövdesi tasarlamak için kollar sıvanmış.
”Tasarım az çok netleştikten sonra ise TUSAŞ ilk prototipin parça üretimlerine başladı” bilgisini veriyor Yıldırım ve devam ediyor:
”Gördüğümüz ve uçuş yapan KAAN uçağı da bu ilk prototip. Aslında uçması beklenmeyen, yerdeki bazı fonksiyon testleri için kullanılması planlanıyordu. Ancak daha sonra uçuşlu testlere de başlayabilmek için bir miktar elden geçirildi ve dün itibari ile de ilk kez koşup teker kesti.
İlk uçuş elbette ki hem biz hem paydaşlar hem de projenin emektarları için son derece sembolik. Ancak duygusal manasının çok ötesinde birçok mühendislik bagajı da var. Bu ilk uçuş sayesinde uçağın kontrol ve uçuş karakteri, yetenekleri, aerodinamik başarımı uçağın tasarımı sırasında kullanılan modelleme ve simülasyon altyapısı, varsayımları ile karşılaştırılmaya başlanacak.
Bu uçuşta uçak üzerindeki 10 bin civarı veri izlendi, toplandı ve tasarım ekibine aktarıldı. Bunun sonucunda şunu görebileceğiz; uçak tasarladığımız gibi uçtu mu, beklediğimiz gibi davrandı mı?
Test uçuşları bir süre sonra uçağın sınırlarını zorlar hale gelecek. Oldukça hızlı kalkış, süratli iniş, yan rüzgarlar, uçuşun pistte iptal edildiği prosedürler denenecek. Bunların emniyetle yapılması için paraşüt zaruri. Dünkü uçuş sonrası dikkatli gözler uçağın arkasında açılan paraşütü de görmüştür. Paraşütün açılması ve uçağı durdurması süreci de sınanmış oldu.”
KAAN’ın yeni yol haritası nasıl olacak?
Uçuştan sonra en çok merak edilen konulardan biri de ‘şimdi ne olacak?’ sorusunun yanıtıydı. Toplanan verilerin önemine değiniyor Kubilay Yıldırım. Belki bazı tasarım değişiklikleri de yapılarak hızla ‘Kritik Tasarım Değerlendirme Süreci’ne geçileceğini sonra onun da tamamlanıp, birden çok prototiple test uçuşlarının hızla devam edeceğini söylüyor.
”Artık daha yüksek irtifada, daha yüksek süratlerde, daha keskin manevralar denenmeye başlayacak” cümlesini kurup, “Bu süreçte binlerce saat uçuş, birden çok test uçağı ile gerçekleştirilecek. Uçakların üzerindeki sistemler sürekli gelişecek ve nihai konfigürasyona en yakın haline gelecek. Yine yerli silah sistemleri yerli aviyonikler, görev sistemleri yavaş yavaş test uçaklarına entegre edilecek. Çok yoğun, dev bir kadronun dahil olduğu, oldukça karmaşık bir test ve olgunlaştırma sürecinin startı dün verilmiş oldu.”
KAAN ne zaman envantere girecek?
Bu sorunun cevabı farklı dinamiklere göre aslında değişiyor. Çünkü bizim envanterde ilk göreceğimiz KAAN ile uçağın belli bir süre sonra evrileceği KAAN arasında ciddi farklar olacak. Kubilay Yıldırım ”KAAN projesindeki muradımız dünyadaki emsallerinden geri kalmayan bir 5. nesil savaş uçağına kavuşmak” dedikten sonra devam ediyor…
”5. nesil hava savaşının kritik birkaç konusu var… Düşük görünürlük, tüm sistemlerin bir ağ mantığında çalışması, uçağın kendi üzerindeki sensörlerden ve dışarıdan gelen verileri yoğurup, yorumlayıp buna göre karar mekanizmaları önermesi.
Aslında bir tür ‘bilgi otomasyonu’ denebilir. Bunun başarılabilmesi için AESA tipi radarlar gibi son derece gelişmiş sensörler üretmek ve uçağa entegre etmek gerekiyor. Yine aynı zamanda uçaklar hem birbiriyle hem farklı platformlarla ‘konuşmak’ durumunda. Sadece konuşmak da yetmez. Yüksek hacimli veri paylaşmasını sağlayacak milli ve kriptolu veribağları geliştirilmesi gerekiyor. Bunlar çok uzun soluklu, çok zor ve dünyadaki teknolojinin en uç noktalarındaki işler.
Bu sistemlerin ise bir platforma entegre edilebilmesi için en başta o sensörlerin, silahların hakkını verecek bir uçak gerekiyor. KAAN işte tam olarak o uçak. Evet, KAAN 5. nesil uçaklardan beklenen bazı özelliklere henüz ulaşmış değil. Ancak bu haliyle dahi Türk Hava Kuvvetleri’nde mevcut F-16’lardan çok daha yüksek bir kabiliyet sunacak.”
“Yeni bir doktrin geliştirilmesi gerekiyor”
Kubilay Yıldırım’ın anlattıklarından ve kamuoyuna yansıyan bazı açıklamalardan, şimdilik Blok-10 diyebileceğimiz daha kısıtlı imkanlara, ABD’den alınan motorlara sahip ilk uçakların envantere girmesini beklemek yanlış olmaz. Yıllar içerisinde kritik gelişmeler kat edildikçe Blok-20, Blok-30 gibi güncellemelerle karşılaşmamız yüksek ihtimal.
Burada bir parantez açıyor Yıldırım ve ”Önemli konulardan biri de Hava Kuvvetleri’nin bir an önce yerli silah sistemleri ve sensörler ile KAAN’ı envanterine katıp bununla doktrin ve operasyonel kavramlar geliştirmesi. Bu ne kadar hızlı olabilirse KAAN projesine o kadar hızlı ve yoğun geri bildirimde bulunabilirler” diyor.
KAAN yabancı ülkeler için ne anlama geliyor?
Haberin başında da bahsettiğimiz üzere KAAN’ın altın değerinde bir dış politika enstrümanı olarak değerlendirmek de mümkün. Kubilay Yıldırım da bu gerçekliğe işaret ediyor.
”KAAN hazır olduğunda oldukça gelişmiş bir 4,5-5. nesil uçak olacak. Bu, özellikle dünyanın başat askeri ve politik güçlerinin kontrolünde olmadan dünyaya yayılmasından kaygılanacakları bir kabiliyet. Örneğin, yetenekli bir KAAN konfigürasyonuna sahip Pakistan rakibi Hindistan’ı oldukça endişelendirir. Bu sebeple Hindistan ABD’deki ve Avrupa’daki baskı ve lobi gücünü kullanarak bunu engellemek için elinden geleni yapar.
KAAN’ı bir dış politika aracı olarak kullanabilmek zor ve çetrefilli bir yol. Ancak muhakkak KAAN, Türkiye’ye jeopolitik, ekonomik ve politik alanda daha önce görülmemiş bir kaldıraç sağlayacak.”